Reşadiye Masaj Salonu Hizmeti – Masör Ece
Reşadiye Masaj Salonu Hizmeti – Masör Ece
Reşadiye Masaj Salonu yandan da, kendimi özdeş kıldığım saf yürekli nişanlı kızı var gücümle savunuyordum. Benim, kendimde hoş görmeyeceğim, bana izin verilmeyen davranışların, gelecekteki eşime bir hak olarak tanınmasını kabul edemezdim. Ancak benim kendimi ona gizlediğim gibi, o da kendini bana saklamış olursa, aşkımız tam ve kaçınılmaz olurdu. Onun da ötesinde, bizim ve tüm dünyanın cinsel yaşamı, özü itibariyle ciddi bir oluşumdu. Yoksa, benim de tutumumu değiştirmem gerekecekti. O anda da böylesi bir değişim olanağı olmadığına nazaran, alabildiğine bir karmaşaya dalacaktım.
Bu yüzden, kamuoyuna karşın, her iki cinsten olan kişilerin de, bekâret ve bağlılık konusunda aynı kurallara uymak zorunda olmaları görüşünde direndim. * * * Eylül nihayetinde bir hafta, bir arkadaşıma konuk oldum. Zaza, öteden beri beni Laubardon’a çağırıp durdu. Fakat bir taraftan yolculuğun zor olması, öte yandan yaşımın ufak olması, bu çağrıları kabul etmemi önlemişti hep. Oysa bu defa, on yedi yaşındaydım. Annem, beni trene bindirecek, hiç inmeden Paris’ten doğruca Joigny’ye gidecektim. Dostum da orada karşılayacaktı beni. îlk olarak bir tek yolculuğa çıkıyordum. Saçlarımı topuz yapmıştım.
Reşadiye Masaj Salonu gri fötr bir şapka vardı. Bağımsızlığımla övünüyor, biraz da içten-içe endişeleniyordum. Her istasyonda yüreğim ağzıma geliyor, kompartımana tanımadığım biri girecek de, insanla yalnız kalacağız diye ürküyordum. Therese, istasyonda karşıladı beni. Melankolik bir genç kızdı. Babası öldükten sonrasında, anası ve altı kardeşiyle beraber süreli yas içinde yaşamıştı. Alabildiğine dindar, alabildiğine duygusal olan bu kızcağız, odasını metre metre beyaz muslinlerle süslemişti. Zaza, odayı ilk gördüğünde gülümsemesini sak- layamamışü. Therese, kendine oranla benim özgür yaşantıma imrenirdi.
Reşadiye Masaj Salonu
Reşadiye Masaj Salonu, canlılık dolu dış dünyanın bir simgesiydim. Yazı, devasa, tuğla bir şatoda geçiriyorlardı. Oldukça muhteşem, ama hüzünlü bir yapı olan şato, ormanla çevrilmişti. Yüksek ağaçlarla kaplı ormanda ve bağlarla örtülü yamaçlarda, o güne dek bilmediğim, yepyeni bir sonbahar keşfettim; mor, turuncu, kırmızı ve üstlerinde koca koca altın şansı lekelerle dolu bir güzdü bu. Yürüyüşlere çıkar, derslerimizden, yakında açılacak olan okullarımızdan söz ederdik. Therese, benimle beraber birkaç Latince ve edebiyat dersine girme hakkı kazanmışa. Çok çalışmaya kesinydım.
Babam, “her süre yaran dokunacak olan” hukuk ve edebiyat öğrenimlerini beraberce götürmemi istiyordu. Ne var ki, Meyrignac’tayken Napoleon Yasalarına şöyle bir göz atmam, beni hukuktan caydırmaya yetmişti. Öte yandan, fen dersleri öğretmenim, matematiğe devam etmem için diretiyordu; bu fikir bana da çekici geldi. Institut Catholique’de matematik üzerine tezimi hazırlayacaktım. Edebiyata gelince, Mösyö Mabille, Madam Danie”lou’nun yönettiği Neuilly’deki koleje devam etmemizi kararlaştırmıştı. Böylelikle, Sorbonne’la olan ilişkilerimiz en aza indirgenmiş olacaktı. Annem, Madam Danielou’nun baş yardımcısı Matmazel Lambert’le görüştü. Eğer çok çalışırsam, kolayca tezimi verebilecektim. Zaza’dan bir mektup aldım. Madam Lejeune, Zaza’nın annesini çağırmış, Yunan ve Latin klasiklerindeki ürkütücü yalınlığa, çıplaklığa karşı uyarmış. Madam Mabille de, klasiklerin sağlıklı gerçekliğine oranla, romantizmin genç kızlar üzerindeki etkilerinden daha çok ürktüğü cevabını vermiş.








Son yorumlar